14 Mayıs 2016 Cumartesi

BAHAR ŞENLİKLERİ ÜZERİNE

Yine bir bahar şenliği dönemi ve yine tartışmalar. Öğrencilere sorulduğunda alınan cevaplar gerçekten insanı hayrete düşürüyor. 
"Üniversiteyi üniversite yapan bahar şenlikleridir." gibi tuhaf tepkiler var. Yahut bir klişe olarak "Bütün bir yıl stres yaşıyoruz bir gün eğlenmek hakkımız." gibi cümleler var. Kimse kusura bakmasın. Ben de bu okuldayım ve duyuru olarak asılan afişlere baktığımda neredeyse haftada bir o festival bu konser bu gezi. Hepsi de var maşallah. En basiti Sakarya'daki bütün kafeler 7/24 dolu. Burada eğlenenler kim o vakit? Üniversitenin bahar şenliği yapıp yapmaması mevzuu değil bu. Öğrencilerin bahar şenliğine bakışı ve üniversitede olma gayelerini bu şekilde belirtmeleri. Olsun veya olmasın, bahar şenliğini bu kadar önemsemek ve derdimizin bu olması acı bir durum. Ülkede her zaman şehit var o zaman hiçbir şey yapmayalım diyerek bahar şenliklerinin olmamasını eleştirenler de var. Sahiden biz şimdi üniversite gençliği miyiz? Sahiden biz geleceğin teminatı mıyız? Bir şenliğe olan bakışımız, üslubumuz, yaptıklarımız... Hadi yapalım şenliği, eğlenelim gülelim. Ne değişecek yine aynı kafada devam edeceğiz. Üniversiteyi üniversite yapan bahar şenlikleri midir sizce?

29 Nisan 2016 Cuma

                                                     

                                                        MEDENİYET ÜZERİNE



         Batı'nın bize yutturduğu en güzel uyku haplarından birisi de "gericilik" olsa gerek. Düzenli olarak    dozumuzu veriyorlar eksik olmasınlar. Geride kalan, geçmişe ait olan veya geçmişin günümüze  taşıdığı örf, adet ve en önemlisi mukaddesâtı "gericilik" diyerek bize geri verdiler. Bir kısım aklı satın  alınmışlar, bir milleti, bir medeniyeti bir günde kuracaklarını sanıp, birikimleri bize gericilik diye reklam etti. Bir bina temeli üzerine yapılırken, bir millet, bir medeniyet nasıl olur da geriden, geçmişten bir şeyler katamaz bugününe? İşlerine gelmeyen, bizi biz yapan ve Batı'nın o batmayan güneşinin önünü kesen bütün değerlerimiz artık bizim için "gericilik" oluverdi. Yazık ki biz, bize düşman olanlardan daha çok bize düşman olduk. Kendi topuğumuza şarjör boşalttık. Bize neyi nasıl gösterdilerse öyle gördük. Din ilerlemeye engel dediler ateist olduk, maymundan geldik dediler evrimci olduk. Koskoca bir millet, bir medeniyet adeta küçük bir bebek gibi eline ne verildiyse onu hoş görüp benimsedi. Ne yazık ki o bebek hâlâ büyümedi. Geride kalıp, ahlaksızlık, maddecilik, ruhsal bataklık gibi kavramlardan korunmak yerine "çağdaş ve ilerici" olup hepsinin dibine battık. Kendi halklarını uyuttukları haplarla maalesef bizi de uyuttular. Oysa onlar uyumaya müsaitti. Peki ya biz? Biz müslümandık? Biz Türk idik?Sınırsız içkiler, sexist propagandalar, kulüpler barlar vs vs. Bizim mide bu hapları kaldırmazdı oysa. Geride kalıp korunamadık. Velhasıl, şurada bir ateş yansa geride bekleyip yanmak istemeyecek aptallar, kalkıp bir medeniyete gericilik ilericilik dersi vermesin.

20 Nisan 2016 Çarşamba

                                                          KENDİNİ BEĞEN

    Kültürümüzün kendini en çok belli eden ve halkımızın en çok saygı duyduğu olgularından birisi de tevazudur. Peki ya kendini beğenmek bir enaniyet göstergesi midir? Örneklerle açıklayalım. Bir manav düşünelim. Siz hiç sattığı domates için 'yok canım aslında domates iyi değil' diyen bir manava rastladınız mı? Yahut sattığı ete çürük diyen bir kasap, diktiği elbiseye kalitesiz diyen bir terzi. Örnekler çoğalabilir elbette. Gelelim bize. Biz, beşer, mahluk, insan, eşref-i mahluk... Bizi yaratan sonsuz kudret sahibi olan Allah, kendimizi beğenmemizi acaba kötü  karşılar mı? Hiçbir ressam çizdiği tabloyu kötülemezken, bizi en muhteşem şekilde en sanatsal en hayret verici en en en diye daha onlarca vasıf sayabileceğimiz şekilde yaratan Allah, sanatı karşısında bizden ne istemekte?
Şükür müessesesi özellikle İslam inancının olmazsa olmazıdır. Bize ait olan her şey için şükretmek bize düşen ilk vazifelerdendir. Düşünün ki tırnaklarımızın düz olup ete batmaması dahi başlıca bir şükür gerekçesidir. Peki biz o halde neden kendimizi beğenmiyoruz? Neden bunca kozmetik mağazası? Neden onlarca psikolog ve o psikologların ekseriyetinin uyguladığı 'kendinizle barışık olun' seansları? Neden gizlenmeye çalışılan sivilceler, siyah noktalar, giyilen uzunca topuklular vesaire. Biz başlı başına bir sanat eseriyken ve bizi yaratan Allah bize yaratılmışların en şereflisi demişken bizdeki bu kendini küçük görme, beğenmeme, yapay güzelliklere sığınma çabası neden? Kendinizi beğenin. Sesinizi, yüzünüzü, gülüşünüzü, düşüncenizi ve en önemlisi kalbinizi beğenin. Çekinmeyin ben güzelim demekten. Elbette sizin güzel olmanız başkasının çirkin olması demek değildir. Ben güzelim, kendimi beğeniyorum deyin. Eğer size, 'ne bu kibir yahu' diye serzenişte bulunan birileri olursa da onlara, 'beni yaratan bu kadar kudretli ve bunca güzelliğin yaratıcısıysa, benim o eseri beğenmemek ne haddime?' deyiverin gitsin. Bırakın güzel, size ait olanlar olsun. Kendinizi her daim beğenin. Vesselam.